Çok okuyan mı çok gezen mi bilir
bilmiyorum ama ben eğitim hayatım süresince çok gezdim ve bir sürü güzel insan ile tanıştım ve sanırım beni yıldırmayan tek şey de bu oldu.
Bartına geldiğimde tek istediğim okulu bitirebileceğim en kısa
süre içersinde bitirip buradan gitmekti. Herhangi bir insanla tanışmadan,
arkadaş edinmeden gitmiş olmak umurumda değildi, hatta özellikle böyle bitsin
istedim. Ama tahmin edersiniz ki işler
istediğim gibi gitmedi. Önce köylü amca ve teyzelerle arkadaş oldum daha sonra
zaman geçtikçe sınıf arkadaşlarımla da.
Hayatıma yeni bir insan gireceği
zaman düşündüğüm şey hep yeni insan demek tasalanacak yeni hayatlar demek
oluyor. Ama gerçekte durum böyle değil çocuklar. Gerçekte olan şu; yeni
insanlar demek birlikte eğlenebilecek daha çok insan demek.
Burada artık çok güzel insanlar
tanıyorum ve onları köylülerin üzerimde oluşturduğu köy baskısına rağmen eve
çağırdım. Tabii bunda nerminişkomun “gelsinler yaa nolmuş, kim karışabiliyo ki
sana, bahçede oturur çay içersiyiz, erik toplarsıyız.” diyerek beni
cesaretlendirmesi çok etkili oldu. O büyük ihtimal bu yazıyı okumaz ama ona
buradan teşekkür ediyorum (hoşbeş alırım çilekli bir de, sever o.).
Evet, sene başından beri yapmak
istediğim şeyi yapmış, arkadaşlarımı erik toplamasına çağırmıştım. Benim için
haftanın son günü olan Perşembe günü onlara “yarın insan kaynaklarına girmeyin,
bize gelin eriğe düşeriz .” dedim ve geldiler. Sanki söylediğim çok olağanmış
gibi hem de. Enes biraz nazlandı ama o bile geldi.
Ben haftanın günlerini takip
edemiyorum, zihnim çok dolu oluyor. Meşgul olduğumdan değil de 10 tane ders
aldığımdan. Dinlemek bile yetiyor o dersleri, zihnimi doldurmaya. İşlemeyen demirin
pas tutması misali kafam götürmüyor çocuklar artık, hele bir de
ehtiyarlık.. Neyse işte cumartesi gününe
geldiğimizi genelde köydeki çocukların bir araya gelip sabahın köründen akşam
ezanına maç yapmasından anlıyordum. Bugün maç bizim stadyumdaydı ve günlerden
henüz cumaydı. Bahçe yaşları 3 ile 21 yaşındaki çocuklarla doluydu. Beni de
sayarsak 23.
Biz bir yandan yemelere içmelere
doyamaz, bir yandan oyun oynarken karşıda oturan dedenin “melike goool” diye
bana seslenmesiyle içim bir nebze daha rahatlamıştı. Nerminişkom bu işten zarar
görmeyecekti.
Lisedeyken her neredeyse tenefüs sınıf
arkadaşlarım olan Rabia, Süleyman, Ayetullah, Aylin ve hatırlayamadığım
diğerleriyle durmadan oynadığımız voleybol oyunu bana hayatımda ilk kez bugün
çok eğlenceli geldi. Sanırım burada işlerin benim açısından daha kolaylaşmaya
başladığı ilk gününün ana aktivitelerinden biri olmasından kaynaklanıyor.Aslında ilk gün bugün değil, bisiklet binmeye gittiğimiz gün. O gün de bu insanlarlaydım. Ben Bartın’a
geldiğimden beri, hiçbir şey düşünmeden, huphuzurlu çok az zaman geçirdim. Bu zamanların
çoğunda burada gördüğünüz insanlar vardı. Geri kalanında da İstanbul’dan beni
ziyarete gelen bebişlerim.
Şimdi size voleybol konusundaki
yeteneklerimi sergileyen ve attığım topların neden karşılanmadığını 2 fotoğraf
ile özetleyeceğim. Anlayacaksınız. Ve tahmin edersiniz ki; oyuna girerken, “öyle
voleybol mu oynanır, çekilin bakiyim.” cümlesini kurdum. Oyundayken topu düşüren kişiyi
eşek ilan etmeye karar verdik. Her seferinde ilk eşek ben oldum. <3
top evin çatısına kaçtı, evet ;) |
Ve tabii asıl amaçlarını
gitmelerine yakın gerçekleştirdiler, nerminişkom ısrarla “oğlum tatlı erikleri
siz alın acılar kızlara kalsıyy” dediyse de onlar hepsini karıştırıp
bölüştüler. uğurişko bir bakraç da hülya abla için toplayıverdi. ARO ondan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder