10 Mayıs 2013 Cuma

ilovemayısayı


Çok okuyan mı çok gezen mi bilir bilmiyorum ama ben eğitim hayatım süresince çok gezdim ve bir sürü güzel insan ile tanıştım ve sanırım beni yıldırmayan tek şey de bu oldu.
Bartına geldiğimde tek istediğim okulu bitirebileceğim en kısa süre içersinde bitirip buradan gitmekti. Herhangi bir insanla tanışmadan, arkadaş edinmeden gitmiş olmak umurumda değildi, hatta özellikle böyle bitsin istedim.  Ama tahmin edersiniz ki işler istediğim gibi gitmedi. Önce köylü amca ve teyzelerle arkadaş oldum daha sonra zaman geçtikçe sınıf arkadaşlarımla da.  
Hayatıma yeni bir insan gireceği zaman düşündüğüm şey hep yeni insan demek tasalanacak yeni hayatlar demek oluyor. Ama gerçekte durum böyle değil çocuklar. Gerçekte olan şu; yeni insanlar demek birlikte eğlenebilecek daha çok insan demek.
Burada artık çok güzel insanlar tanıyorum ve onları köylülerin üzerimde oluşturduğu köy baskısına rağmen eve çağırdım. Tabii bunda nerminişkomun “gelsinler yaa nolmuş, kim karışabiliyo ki sana, bahçede oturur çay içersiyiz, erik toplarsıyız.” diyerek beni cesaretlendirmesi çok etkili oldu. O büyük ihtimal bu yazıyı okumaz ama ona buradan teşekkür ediyorum (hoşbeş alırım çilekli bir de, sever o.). 
Evet, sene başından beri yapmak istediğim şeyi yapmış, arkadaşlarımı erik toplamasına çağırmıştım. Benim için haftanın son günü olan Perşembe günü onlara “yarın insan kaynaklarına girmeyin, bize gelin eriğe düşeriz .” dedim ve geldiler. Sanki söylediğim çok olağanmış gibi hem de. Enes biraz nazlandı ama o bile geldi.
Ben haftanın günlerini takip edemiyorum, zihnim çok dolu oluyor. Meşgul olduğumdan değil de 10 tane ders aldığımdan. Dinlemek bile yetiyor o dersleri, zihnimi doldurmaya. İşlemeyen demirin pas tutması misali kafam götürmüyor çocuklar artık, hele bir de ehtiyarlık..  Neyse işte cumartesi gününe geldiğimizi genelde köydeki çocukların bir araya gelip sabahın köründen akşam ezanına maç yapmasından anlıyordum. Bugün maç bizim stadyumdaydı ve günlerden henüz cumaydı. Bahçe yaşları 3 ile 21 yaşındaki çocuklarla doluydu. Beni de sayarsak 23.


Biz bir yandan yemelere içmelere doyamaz, bir yandan oyun oynarken karşıda oturan dedenin “melike goool” diye bana seslenmesiyle içim bir nebze daha rahatlamıştı. Nerminişkom bu işten zarar görmeyecekti.
Lisedeyken her neredeyse tenefüs sınıf arkadaşlarım olan Rabia, Süleyman, Ayetullah, Aylin ve hatırlayamadığım diğerleriyle durmadan oynadığımız voleybol oyunu bana hayatımda ilk kez bugün çok eğlenceli geldi. Sanırım burada işlerin benim açısından daha kolaylaşmaya başladığı ilk gününün ana aktivitelerinden biri olmasından kaynaklanıyor.Aslında ilk gün bugün değil, bisiklet binmeye gittiğimiz gün. O gün de bu insanlarlaydım. Ben Bartın’a geldiğimden beri, hiçbir şey düşünmeden, huphuzurlu çok az zaman geçirdim. Bu zamanların çoğunda burada gördüğünüz insanlar vardı. Geri kalanında da İstanbul’dan beni ziyarete gelen bebişlerim.
Şimdi size voleybol konusundaki yeteneklerimi sergileyen ve attığım topların neden karşılanmadığını 2 fotoğraf ile özetleyeceğim. Anlayacaksınız. Ve tahmin edersiniz ki; oyuna girerken, “öyle voleybol mu oynanır, çekilin bakiyim.” cümlesini kurdum. Oyundayken topu düşüren kişiyi eşek ilan etmeye karar verdik. Her seferinde ilk eşek ben oldum. <3


top evin çatısına kaçtı, evet ;)

Ve tabii asıl amaçlarını gitmelerine yakın gerçekleştirdiler, nerminişkom ısrarla “oğlum tatlı erikleri siz alın acılar kızlara kalsıyy” dediyse de onlar hepsini karıştırıp bölüştüler. uğurişko bir bakraç da hülya abla için toplayıverdi. ARO ondan.