temel hukuk dersi sınavından geldim (bu dersi marmara üniversitesindeyken iyi bir ortalama ile geçmiş olmama rağmen, saçma sapan prosedürler yüzünden tekrar alıyorum. kredisi mi tutmuyormuş ney.), gözlerim uykusuzluktan yanıyor (bütün gece uyumadım ama uyumadım diye ders de çalışmadım. ara ara dersin kitabını okudum. utanmadan bir de söylüyorum.) ama aklımdaki tek şey akıllara durgunluk veren ezikliğim sayesinde yaşadığım bir kesiti burada, ibret olsun diye değil de, öylesine anlatmak.
yaklaşık üçyüzseksenbeşinci ümitlendirişim olacakken gülşahı, dedim kızım git al şu bileti ne kadar uzattın ama bu meseleyi. mesaj attım gülşaha, dedim ben biletimi aldım geliyorum. yol dört saat falan. otobüse binerayak dışarıda bir kadının çığlıklarını duyduk. kimse ne oluyor diye merak edip bakmadı, ben baktım ama bir şey göremedim, çok karanlıktı. tam o sırada, ben hali hazırda gerilmişken otobüs de hareket etti.
ben yolculuklarda hep rahatsız olurum. 1 saatlik yolculuk bile bana çok uzun gelir, hemen bitsin isterim. o yüzden oturduğum yere öyle çok yayılamam, eşyalarımı saçmam -mümkünse bavulumu bile yanımda tutarım-, yemem, içmem. sadece uyumaya çalışırım, onu da beceremem.
malumunuz otobüs firmaları, konforlu ve rahat yolculuk yapabilmemiz için hizmette sınır tanımıyor, muavin beyler sürekli sudur, çaydır, bisküvidir bir şeyler yedirmeye çalışıyorlar. müthiş bir kararlılıkla hepsini reddediyorum. çünkü; sanki orada o çayı içersem yol uzuyormuş gibi hissediyorum.
velhasılıkelam durmadan yolculara bir şeyler ikram eden muavinimiz, şehrin sınırlarından merkezine doğru hızla ilerlerken, üzerinde kent logosu olan bir kase dolusu olipsi uzattı, "buyrun ister misiniz?" dedi. gideceğim yere ve gülşaha kavuşmanın heyecanıyla, portakallı olipse diktim gözümü. (benim canım her zaman portakallı olips çekmez ama o an da ağzım sulanmıştı.) kibar davranayım aman kaygısıyla, elimi fazla daldırmadan, en üstteki olipsi aldım. sonra kahkaha atmamak için ağzımı sıkıca kapatıp, şekeri de avcumun içinde saklamak zorunda kaldım. çünkü elimdeki olips hışırtısının içi boştu. çok istemiştim oysaki o şekeri. oraya vardığımda hissettiğim şeyin tadıydı portakallı olips.
güneş ve gülşahla -olaylı- buluşmamızdan sonra, kızlar ne oldu biliyo musunuz deyip şekeri göstermemle otobüste tuttuğum kahkahayı, onlarla beraber attım.
fotoğraf netlikten hiç nasibini alamadı, uykusuzluk ve yorgunluktan titriyordu ellerim. |